Ateş ve Kül
Ateş ve Kül
Gece sinsice çöker uykulu ruhuma
Ayaklarımda dâvetsiz adımların parmak ucu gürültüsü
Sus bırakıyorum beden dilimi kendi karargâhında
Ilık , loş bir rüzgârın hünerine yaslar başını
Dik tutabildiği kadarıyla
Hayatın basamaklarında kitabın sayfaları çevrilir
Baştan sona okunmak şartıyla
Bakışlar kançanağı
Dudaklar uçuğun doğurganlığına teslim adeta
Her satırına ıslak imzalı hakikatler saklanır
Altında küçük notlarıyla
İmkânsızlıklar ; arkası kesilmeyen uzun bir yolculukta karışır masumiyete
Karakter tepeden tırnağa değişmekte
Mahrumiyetin kol gezdiği zindan kuyularında karşılaşıyorum aşkla
Gözlerimde zifir çıkmazı
Yokuşlarımda aşılmaz kargaşanın tufanı
Yoklar nabzımı
Ufak tefek dürtülerle sendeler beni
Ortalıkta kuru şamata
Ve meydan okuyan okuyana
Şöyle bir sirkeleyip kendimi giyiniyorum verilenleri
Cansız nefeslere ahçı sarsıntılarla uyandırma terapisi
Toprağında vakitsiz çatlaklar aralanırken
Sızar içeriye güneşin kuru bedeni
Kıpkızıl batışlarda aşılır gün
Doğuşuna seferîyim
Unutma. . .
Önce ateş söner
Külü ekmek arası
4.841 Okuma
Kül ve Ateş
Uçurumun kenarındayım
Bir aşağıya bakıyorum dipsiz
Bir de seçebildiğim kadar gökyüzünün mavisine
Bulutların karasından…
Atıyorum kendimi sonra
Yüzüm kara bulutlara dönük
Bir de seçebildiğim kadar
Gökyüzünün mavisine…
Düşüyorum
Ensemi yakan soğuktan anlıyorum
Her şey birazdan bitecek ya gülüyorum…
Yüreğimdeki ağrı dinecek
Her şey bitecek birazdan…
İki şey kalacak geriye
Kara bulutlar
Ve seçebildiğim kadar gökyüzünün mavisi…
Ömer Lütfi SOYLU
Ateş ve kül
‘sen bitesiye ateşsin, küllerimdir aşktan kalan’
‘sen gerçeksin ben yalan,yaşamdan arta kalan’
‘sen gerçeksin ben yalan,yaşamdan arta kalan’
Ne garip burkuluştu yüreğimde sensizlik
Gelmeni beklemek ölüm,gel diye bilmek de
Kaskatı gerçekler karşısında çaresizliğim de
Umutsuzluğum dağlar kadar devasa ikimizlik.
Bir gelebilsen, sev diyebilsen
Ölmek için izin bile istemem
İnan en mutlu ben giderim
Gördüğüm en güzel rüyam derim.
Kır prangaları kurtar aşkı esaretten
Şeytanı günahlara ortak edelim
Yansın yürek cehennemin ateşinden
Çıldırtalım korkakları cesaretten.
‘sen bitesiye ateşsin, küllerimdir aşktan kalan’
‘sen gerçeksin ben yalan,yaşamdan arta kalan’
Bir aşk için yapabileceğin herşeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin… İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki….
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası….
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik
bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…(S.Ö)
NAZIM HİKMET